Gülten Dayıoğlu’nun “Kitap, Peynir Kadar Gerekli Değil Mi?” başlıklı yazısı - turkishlitarature.net
- 210 Görüntüleme
Gülten Dayıoğlu’nun “Kitap, Peynir Kadar Gerekli Değil Mi?” başlıklı yazısı - turkishlitarature.net
- 09.09.2020
- | 0 Yorum
"DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCELERİ
Kitap da halk için en az beyazpeynir kadar gerekli. Ama, o da kaşar peyniri gibi lüks mal sınıfına alınmış. KDV ekiyle satılıyor. Kitabı kaşar peyniriyle aynı kefeye koyanların gerekçeleri nedir acaba?
*
İnsan ister istemez, “Acaba, ülkemizde, okuyan, öğrenen, düşünen, çağdaş bir toplum yerine, peynir ekmekle açlığını bastıran, sessiz, soluksuz, dilsiz, dileksiz bir toplum mu yeğleniyor?” diye düşünmekten kendini alamıyor.
KİTAP, PEYNİR KADAR GEREKLİ DEĞİL Mİ?
Kitap, insanın insanlaşmasını sağlayan en etkin araçlardan biridir. Ekonomik, sosyal, teknik ve politik yönden dünyanın geleceğini elinde tutan uygar ülkeler, bu düzeye kitapla gelmişlerdir. Bu ülkelerde kitap akıl almaz pazarlar oluşturmaktadır. Bu pazarların uluslararası kitap fuarlarındaki örnekleri bile görkemleriyle göz kamaştırmaktadır.
Aşağıdaki sayılar bu durumu açık seçik kanıtlamaktadır.
Kitap konusunda böylesine büyük, böylesine çok yönlü girişimler, kuşkusuz, kitlelerin gereksiniminden doğmaktadır. İstek olmasa bunca kitabın ortaya çıkartılması olanaksızdır.
İstek halklardan gelmektedir. Çünkü halklar kitabın kendilerini nereye götüreceğinin bilincindedirler. O ülkelerin insanları daha konuşmayı söker sökmez, kitapla yüzyüze gelmektedir. Kişinin bedensel beslenmesi için gerekli olan besinle, zihinsel ve tinsel doygunluğunu sağlayan kitap eşdeğerdedir. Kişi, evde, okulda, toplum içinde böyle koşullanmaktadır. Yöneticiler de halka fiziksel doygunluk kadar, zihinsel ve tinsel doygunluk sağlama yükümlülüğünde olduklarının bilincindedirler. Bu nedenle konuya tüm boyutlarıyla sahip çıkmaktadırlar.
Yabancı uluslardaki kitap olgusunu inceleyince insan, ülke yönetiminin kitaba değgin tutumundan daha çok tedirgin oluyor. Durumdan kaynaklanan acabalar, niçinler, keşkeler çöğür dikeni gibi batmaya başlıyor.
KDV VE KİTAP
Yöneticilerin belirttiklerine göre, KDV ülkemiz için gerekli bir çözüm. Elbet iyi bir yerlere varmak için (Gerçekten varacaksak) ulusça bazı sıkıntılara göğüs gereceğiz. Ancak, bu sıkıntılara katlanırken, başımızı örtüp eteğimizi açmamamız gerekir. Başka bir deyişle zorluklara çözüm ararken, olaylara at gözlüğüyle bakılmamalı.
Ana besin sayılan beyazpeynir, bugün KDV dışında bırakılmış. Kaşar peyniri de insanımızın her zaman tükettiği bir peynir türü. Üstelik dışardan getirilme değil. Ülkemizde üretiliyor. Ama, o lüks besin olarak değerlendirilmiş. KDV kapsamına alınarak vergilendirilmiş.
Kitap da halk için en az beyazpeynir kadar gerekli. Ama, o da kaşar peyniri gibi lüks mal sınıfına alınmış. KDV ekiyle satılıyor. Kitabı kaşar peyniriyle aynı kefeye koyanların gerekçeleri nedir acaba?
Çoğunluğu oluşturan dar gelirli kesim, lüks olan hiçbir şeyden yararlanamamaktadır. Bundan sonra ya kitaptan vazgeçecek ya da yararlanmayı en aza indirecektir. Her zaman olduğu gibi yine parası olan, kitap başta olmak üzere her türlü olanaktan yararlanarak “seçkin” yurttaş olacak. Ötekilerse onların yedeğinde yaşamayı sürdürecekler. İçinde bulunduğumuz durum bunu gösteriyor.
İnsanımız için ekmek kadar önemli olan kitaba, öteden beri gösterilen kayıtsızlık, bu kez, apaçık düşmanlığa dönüşmüş gibi. Özellikle kâğıt ve posta ücretleri konusunda, kitaba, az da olsa ayrıcalık tanınmasını yıllardır yöneticilere önerir dururuz. Kitabın, halka bol ve ucuz ulaşması için akla yakın dileklerde bulunuruz. Bu kez KDV ile (ben ne derim, tamburam ne çalar) niteliğinde şamar gibi yanıt aldık. Böylece yöneticilerin kitabı değerlendiriş yöntemleri de ortaya çıktı.
İnsan ister istemez, “Acaba ülkemizde, okuyan, öğrenen, düşünen, çağdaş bir toplum yerine, peynir (yalnız beyaz) ekmekle açlığını bastıran, sessiz, soluksuz, dilsiz, dileksiz bir toplum mu yeğleniyor?” diye düşünmekten kendini alamıyor. Yöneticiler, okuyarak, öğrenerek, düşünerek bugünkü yere gelmişlerdir. Bu nedenle kitabın insana ve topluma sağlayacağı yararı, çok iyi bilmektedirler. Kitabı, bile bile, kaşar peyniri ile bir tutmaları, düşündürücüdür. Bugünkü uygulamada yarının Türk toplumu demek olan çocuklarımızın, cep harçlıkları bile vergilendirilmiştir.
SONUÇ
T. B. M. Meclisi’ndeki milletvekillerinin yaş ortalaması “gençlik” çizgisi içindedir. KDV yasalaştırılırken, kitap konusunda onların da söyleyecek sözleri yok muydu acaba?
Çağımızın en etkin kitle iletişim aracı olan radyo, televizyon, bizde işi eğlenceye vurmuş durumda. Kitap fiyatları ise, KDV ile katmerlendi. Halkın (karnını peynir ekmekle doyurduğunu varsaysak) zihinsel ve tinsel varlığı, nasıl doyurulacak. En önemlisi, insanımız, bugünkü koşullarda, yirmi birinci yüzyıla kendini nasıl hazırlayacak? Çağın akıl almaz hızına ayak uydurmayı, nereden, kimden, nasıl öğrenecek? Bu sorular düşünme yetisi “doğru” işleyen, yüreği, gerçek anlamda vicdan denetiminde bulunan herkesi tedirgin etmektedir.
Sonuç olarak, bu tutumla Türk ulusu, daha nice yıllar, geri kalmışlığın ateşten çemberi içinde debelenmekten kurtulamayacaktır.
(1) Rapor gazetesi (Eylül-1984)
GÜLTEN DAYIOĞLU
1935’te Kütahya’nın Emet ilçesinde doğdu. İstanbul Atatürk Kız Lisesi’ni bitirdi. Bir süre İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde okudu. Dışardan sınavlara girerek, ilkokul öğretmeni oldu. 15 yıllık hizmetten sonra 1977 yılında öğretmenlikten istifa ederek ayrıldı. Roman, öykü, radyo, televizyon oyunlarının yanında, yurt dışındaki işçi çocuklarının, eğitim öğretim sorunlarıyla ulusal eğitimimize değgin inceleme yazıları, 1964’ten bu yana gazetelerde yayınlandı. Bazı yapıtları Hollanda, İsveç ve Alman diline çevrildi."
Kitap da halk için en az beyazpeynir kadar gerekli. Ama, o da kaşar peyniri gibi lüks mal sınıfına alınmış. KDV ekiyle satılıyor. Kitabı kaşar peyniriyle aynı kefeye koyanların gerekçeleri nedir acaba?
*
İnsan ister istemez, “Acaba, ülkemizde, okuyan, öğrenen, düşünen, çağdaş bir toplum yerine, peynir ekmekle açlığını bastıran, sessiz, soluksuz, dilsiz, dileksiz bir toplum mu yeğleniyor?” diye düşünmekten kendini alamıyor.
KİTAP, PEYNİR KADAR GEREKLİ DEĞİL Mİ?
Kitap, insanın insanlaşmasını sağlayan en etkin araçlardan biridir. Ekonomik, sosyal, teknik ve politik yönden dünyanın geleceğini elinde tutan uygar ülkeler, bu düzeye kitapla gelmişlerdir. Bu ülkelerde kitap akıl almaz pazarlar oluşturmaktadır. Bu pazarların uluslararası kitap fuarlarındaki örnekleri bile görkemleriyle göz kamaştırmaktadır.
Aşağıdaki sayılar bu durumu açık seçik kanıtlamaktadır.
Kitap konusunda böylesine büyük, böylesine çok yönlü girişimler, kuşkusuz, kitlelerin gereksiniminden doğmaktadır. İstek olmasa bunca kitabın ortaya çıkartılması olanaksızdır.
İstek halklardan gelmektedir. Çünkü halklar kitabın kendilerini nereye götüreceğinin bilincindedirler. O ülkelerin insanları daha konuşmayı söker sökmez, kitapla yüzyüze gelmektedir. Kişinin bedensel beslenmesi için gerekli olan besinle, zihinsel ve tinsel doygunluğunu sağlayan kitap eşdeğerdedir. Kişi, evde, okulda, toplum içinde böyle koşullanmaktadır. Yöneticiler de halka fiziksel doygunluk kadar, zihinsel ve tinsel doygunluk sağlama yükümlülüğünde olduklarının bilincindedirler. Bu nedenle konuya tüm boyutlarıyla sahip çıkmaktadırlar.
Yabancı uluslardaki kitap olgusunu inceleyince insan, ülke yönetiminin kitaba değgin tutumundan daha çok tedirgin oluyor. Durumdan kaynaklanan acabalar, niçinler, keşkeler çöğür dikeni gibi batmaya başlıyor.
KDV VE KİTAP
Yöneticilerin belirttiklerine göre, KDV ülkemiz için gerekli bir çözüm. Elbet iyi bir yerlere varmak için (Gerçekten varacaksak) ulusça bazı sıkıntılara göğüs gereceğiz. Ancak, bu sıkıntılara katlanırken, başımızı örtüp eteğimizi açmamamız gerekir. Başka bir deyişle zorluklara çözüm ararken, olaylara at gözlüğüyle bakılmamalı.
Ana besin sayılan beyazpeynir, bugün KDV dışında bırakılmış. Kaşar peyniri de insanımızın her zaman tükettiği bir peynir türü. Üstelik dışardan getirilme değil. Ülkemizde üretiliyor. Ama, o lüks besin olarak değerlendirilmiş. KDV kapsamına alınarak vergilendirilmiş.
Kitap da halk için en az beyazpeynir kadar gerekli. Ama, o da kaşar peyniri gibi lüks mal sınıfına alınmış. KDV ekiyle satılıyor. Kitabı kaşar peyniriyle aynı kefeye koyanların gerekçeleri nedir acaba?
Çoğunluğu oluşturan dar gelirli kesim, lüks olan hiçbir şeyden yararlanamamaktadır. Bundan sonra ya kitaptan vazgeçecek ya da yararlanmayı en aza indirecektir. Her zaman olduğu gibi yine parası olan, kitap başta olmak üzere her türlü olanaktan yararlanarak “seçkin” yurttaş olacak. Ötekilerse onların yedeğinde yaşamayı sürdürecekler. İçinde bulunduğumuz durum bunu gösteriyor.
İnsanımız için ekmek kadar önemli olan kitaba, öteden beri gösterilen kayıtsızlık, bu kez, apaçık düşmanlığa dönüşmüş gibi. Özellikle kâğıt ve posta ücretleri konusunda, kitaba, az da olsa ayrıcalık tanınmasını yıllardır yöneticilere önerir dururuz. Kitabın, halka bol ve ucuz ulaşması için akla yakın dileklerde bulunuruz. Bu kez KDV ile (ben ne derim, tamburam ne çalar) niteliğinde şamar gibi yanıt aldık. Böylece yöneticilerin kitabı değerlendiriş yöntemleri de ortaya çıktı.
İnsan ister istemez, “Acaba ülkemizde, okuyan, öğrenen, düşünen, çağdaş bir toplum yerine, peynir (yalnız beyaz) ekmekle açlığını bastıran, sessiz, soluksuz, dilsiz, dileksiz bir toplum mu yeğleniyor?” diye düşünmekten kendini alamıyor. Yöneticiler, okuyarak, öğrenerek, düşünerek bugünkü yere gelmişlerdir. Bu nedenle kitabın insana ve topluma sağlayacağı yararı, çok iyi bilmektedirler. Kitabı, bile bile, kaşar peyniri ile bir tutmaları, düşündürücüdür. Bugünkü uygulamada yarının Türk toplumu demek olan çocuklarımızın, cep harçlıkları bile vergilendirilmiştir.
SONUÇ
T. B. M. Meclisi’ndeki milletvekillerinin yaş ortalaması “gençlik” çizgisi içindedir. KDV yasalaştırılırken, kitap konusunda onların da söyleyecek sözleri yok muydu acaba?
Çağımızın en etkin kitle iletişim aracı olan radyo, televizyon, bizde işi eğlenceye vurmuş durumda. Kitap fiyatları ise, KDV ile katmerlendi. Halkın (karnını peynir ekmekle doyurduğunu varsaysak) zihinsel ve tinsel varlığı, nasıl doyurulacak. En önemlisi, insanımız, bugünkü koşullarda, yirmi birinci yüzyıla kendini nasıl hazırlayacak? Çağın akıl almaz hızına ayak uydurmayı, nereden, kimden, nasıl öğrenecek? Bu sorular düşünme yetisi “doğru” işleyen, yüreği, gerçek anlamda vicdan denetiminde bulunan herkesi tedirgin etmektedir.
Sonuç olarak, bu tutumla Türk ulusu, daha nice yıllar, geri kalmışlığın ateşten çemberi içinde debelenmekten kurtulamayacaktır.
(1) Rapor gazetesi (Eylül-1984)
GÜLTEN DAYIOĞLU
1935’te Kütahya’nın Emet ilçesinde doğdu. İstanbul Atatürk Kız Lisesi’ni bitirdi. Bir süre İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde okudu. Dışardan sınavlara girerek, ilkokul öğretmeni oldu. 15 yıllık hizmetten sonra 1977 yılında öğretmenlikten istifa ederek ayrıldı. Roman, öykü, radyo, televizyon oyunlarının yanında, yurt dışındaki işçi çocuklarının, eğitim öğretim sorunlarıyla ulusal eğitimimize değgin inceleme yazıları, 1964’ten bu yana gazetelerde yayınlandı. Bazı yapıtları Hollanda, İsveç ve Alman diline çevrildi."