Kitaplar Zihnimizin Besinidir - Merjam.com
"
“Benim ilham kaynağım tüm dünya, evren, tüm canlılar, yaşanmışlıklar, yaşanacağını düşlediğim olaylar, kısacası hayatın kendisidir. Bu nedenle duyularım hep tetiktedir. Hayatla sürekli iç içeyim.”
Türk edebiyatının önemli çocuk yazarlarından biri olan Gülten Dayıoğlu ile kitaplarını ve yeni projelerini konuştuk. Dayıoğlu, “Çocuklar için yazmak zor eylemdir. Çünkü çocuk kitabında yapılan hata, mezara kadar etkisini sürdürür. Bu nedenle çocuk ve gençler için yazarken, taşıması zor bir sorumluluk altına giriliyor. Hep tetikte olmak gerekiyor. Başka bir değişle çocuk ve gençlere yazarken, ayakları köstekli at gibi olunuyor. Şaha kalkmak, aklına geldiği gibi yazmak bize göre değil. Her konuyu, sözü, tümceyi akıl ve beğeni süzgecinden geçirmek zorundayız.” diyor
İlk öykünüzü 15 yaşında yazdığınızı okudum. Sizi yazı yazmaya yönlendiren şey neydi?
Kütahya 30 Ağustos İlkokulu’nun üçüncü sınıfında öğrenim görürken öğretmenim Ayşe Bumin, yazılı anlatım ödevlerime bakarak, “Sen doğuştan yeteneklisin. Gelecekte yazar olacağını düşünüyorum.” dedi. Sonra beni Vahit Paşa Kütüphanesi’ne götürüp “Yazar olmak istiyorsan öncelikle çok ve düzenli olarak kitap okuman gerek” diyerek görevli kişiyle tanıştırdı.
Yeteneğimden söz ettikten sonra “Bu çocuğa yaşına uygun kitaplar verin. Sürekli okuması gerek. Buraya geldikçe ilgi gösterirseniz sevinirim.” dedi. Ben böylece kitap kurdu olma yoluna girmiş oldum. Kitap okumak giderek yemek-içmek, soluk almak gibi bir yaşam biçimim oldu. Bir yandan da öykü yazıyordum. Yazdığım bir öykü 1950 yılında Afyon’da yayımlanan Kudret gazetesinde çıktı.
Hayatın Sınırını Aşan Düşler
Her sanatçının veya yazarın ilham aldığı bir konu oluyor. Sizin ilham kaynağınız var mı?
Benim ilham kaynağım tüm dünya, evren, tüm canlılar, yaşanmışlıklar, yaşanacağını düşlediğim olaylar, kısacası hayatın kendisidir. Bu nedenle duyularım hep tetiktedir. Hayatla sürekli içiçeyim. Bir yandan da hayatın sınırlarını aşan düşler kuruyorum, yazarken. Geçmişe dalmayı da çok seviyorum.
Nasıl yazarsınız, önceden konuyu belirler misiniz yoksa konu kendiliğinden mi gelişir?
Roman, öykü yazmadan önce konuyu belirliyorum. Araştırmalarımı yapıp bir plan oluşturuyorum. O planı izleyerek romanı yazmaya girişiyorum.
Yeni Yazarlara Örnek
Türkiye’deki çocuk yayıncılığını nasıl buluyorsunuz? Sizce neler yapılmalı?
Ülkemizde çocuk yayıncılığının, hâlâ “Gelişme” aşamasında olduğunu düşünüyorum. Raflar kitaplarla dolu ama nitelikli kitaplar sayıca az. Bu durumdan hareket ederek 2006 yılında “Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı”nı kurduk.
Vakfın hedefi, nitelikli çocuk ve gençlik kitaplarının yazılmasına katkı sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda vakıf tarafından dönüşümlü olarak bir yıl çocuk, bir yıl gençlik romanına ödül veriliyor. Çok değerli seçici kurul üyelerinin seçtiği bu ödüllü kitaplar, Altın Kitaplar Yayınevi tarafından basılıyor. Titizlikle seçilen bu kitapların yeni yazarlara iyi birer örnek olacağına inanıyorum.
Okurları İçselleştirmesi
Çocuk yazarlığı, hayatınıza ne kattı?
Çocuklar için yazmak zor eylemdir. Çünkü çocuk kitabında yapılan hata, mezara kadar etkisini sürdürür. Bu nedenle çocuk ve gençler için yazarken, taşıması zor bir sorumluluk altına giriliyor. Hep tetikte olmak gerekiyor. Başka bir değişle çocuk ve gençlere yazarken, ayakları köstekli at gibi olunuyor. Şaha kalkmak, aklına geldiği gibi yazmak bize göre değil. Her konuyu, sözü, tümceyi akıl ve beğeni süzgecinden geçirmek zorundayız. Ben çocuklara, gençlere yazmayı, zor olmasına karşın çok seviyorum. Beni hep canlı ve uyanık tutuyor.
Çocuklar Milletimizin Emaneti
Onlara yenilikleri sunabilmem için araştırma yapmam gerekiyor. Kedinin kuyruğunun çevresinde döndüğü gibi sıradan konuları evirip çevirerek, çalakalem yazıp okura sunarsak, onu hem kitap ve okuma eyleminden soğuturuz hem de kendisine zarar vermesine neden olacak hatalar yapabiliriz. Buna kesinlikle hakkımız yok. Çocuk ve genç okurlarım, bana ailelerinin, öğretmenlerin, dahası milletimizin emaneti. Derme çatma kitaplarla onların karşısına çıkarsam emanete hıyanet etmiş olacağımı düşünüyorum. 55 yıldır hep bu ilkeler doğrultusunda 90 kitap yazdım. Çocuk kitabı yazarı olmak beni eğitti, okurlarımı sevip saymayı içselleştirmemi sağladı.
“Çocuk edebiyatının klasik yazarları günümüzde pek fazla okutulmuyor” görüşüne katılır mısınız? Eğer katılırsanız bunun sebepleri sizce nelerdir?
Ben bu görüşe katılmıyorum. Çocuk, aile ve öğretmen isterse çocukları klasiklerle tanıştırıp onları okumalarını sağlayabilir. Çünkü böyle bir yasak yok.
Çocukların ilgisini çekebilecek yayınlar nasıl yapılabilir?
Çocuklar için yazarken, “Çocuğa göre”lik ilkesi yol haritamız olmalı. O zaman çocuk, esere ilgi göstermekten kendini alamaz.
Mevcut yayıncılık dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çocuk ve gençlik yayınlarında hala “Oturmamışlık” var. Bu nedenle nitelikten yoksun kitaplar, raflarda saltanat sürebiliyor. Yukarıda da değindiğim gib çocuk ve gençlik yayıncılğı gibi hâlâ bu konuda gelişmekte olan bir dal halinde.
Kültürel ve Duygusal Kimlik
Bir başucu kitabınız var mı?
Montaigne’nin Denemeler külliyatı, Halil Cibran külliyatı, Heredot külliyatı, Mesnevi, Güldeste, Gılgamış destanı başka olmak üzere farklı ülkelerin destanları dönüp dönüp okuduğum kitaplardır. Dünya klasikleri zaten hücrelerime işlemiş. Onları da özledikçe eski dostlarımı arar gibi kitaplığımdan çekip çıkararak, bir koltuğa gömüldüğüm oluyor. Yaşadığım sürece okuduğum tüm kitapların, kültürel, düşensel, duygusal kimliğimi oluşturan, paha biçilmez yapı taşları olduğuna yürekten inanıyorum. Kitaplar zihnimizin besinidir, diyorum.
Yakın zamanda okuduğunuz ve okurlarımıza tavsiyede bulunabileceğiz kitaplar var mı?
Yakın zamanda iki yeni kitap okudum: Adalet Ağaoğlu’nun “Düşme Korkusu” ve Prof. Dr. Cem Say tarafından yazılmış “50 Soruda Yapay Zeka”. Kitabın Ortası Dergisi’ni okuyan tüm okurları sevgiyle selamlıyorum."
“Benim ilham kaynağım tüm dünya, evren, tüm canlılar, yaşanmışlıklar, yaşanacağını düşlediğim olaylar, kısacası hayatın kendisidir. Bu nedenle duyularım hep tetiktedir. Hayatla sürekli iç içeyim.”
Türk edebiyatının önemli çocuk yazarlarından biri olan Gülten Dayıoğlu ile kitaplarını ve yeni projelerini konuştuk. Dayıoğlu, “Çocuklar için yazmak zor eylemdir. Çünkü çocuk kitabında yapılan hata, mezara kadar etkisini sürdürür. Bu nedenle çocuk ve gençler için yazarken, taşıması zor bir sorumluluk altına giriliyor. Hep tetikte olmak gerekiyor. Başka bir değişle çocuk ve gençlere yazarken, ayakları köstekli at gibi olunuyor. Şaha kalkmak, aklına geldiği gibi yazmak bize göre değil. Her konuyu, sözü, tümceyi akıl ve beğeni süzgecinden geçirmek zorundayız.” diyor
İlk öykünüzü 15 yaşında yazdığınızı okudum. Sizi yazı yazmaya yönlendiren şey neydi?
Kütahya 30 Ağustos İlkokulu’nun üçüncü sınıfında öğrenim görürken öğretmenim Ayşe Bumin, yazılı anlatım ödevlerime bakarak, “Sen doğuştan yeteneklisin. Gelecekte yazar olacağını düşünüyorum.” dedi. Sonra beni Vahit Paşa Kütüphanesi’ne götürüp “Yazar olmak istiyorsan öncelikle çok ve düzenli olarak kitap okuman gerek” diyerek görevli kişiyle tanıştırdı.
Yeteneğimden söz ettikten sonra “Bu çocuğa yaşına uygun kitaplar verin. Sürekli okuması gerek. Buraya geldikçe ilgi gösterirseniz sevinirim.” dedi. Ben böylece kitap kurdu olma yoluna girmiş oldum. Kitap okumak giderek yemek-içmek, soluk almak gibi bir yaşam biçimim oldu. Bir yandan da öykü yazıyordum. Yazdığım bir öykü 1950 yılında Afyon’da yayımlanan Kudret gazetesinde çıktı.
Hayatın Sınırını Aşan Düşler
Her sanatçının veya yazarın ilham aldığı bir konu oluyor. Sizin ilham kaynağınız var mı?
Benim ilham kaynağım tüm dünya, evren, tüm canlılar, yaşanmışlıklar, yaşanacağını düşlediğim olaylar, kısacası hayatın kendisidir. Bu nedenle duyularım hep tetiktedir. Hayatla sürekli içiçeyim. Bir yandan da hayatın sınırlarını aşan düşler kuruyorum, yazarken. Geçmişe dalmayı da çok seviyorum.
Nasıl yazarsınız, önceden konuyu belirler misiniz yoksa konu kendiliğinden mi gelişir?
Roman, öykü yazmadan önce konuyu belirliyorum. Araştırmalarımı yapıp bir plan oluşturuyorum. O planı izleyerek romanı yazmaya girişiyorum.
Yeni Yazarlara Örnek
Türkiye’deki çocuk yayıncılığını nasıl buluyorsunuz? Sizce neler yapılmalı?
Ülkemizde çocuk yayıncılığının, hâlâ “Gelişme” aşamasında olduğunu düşünüyorum. Raflar kitaplarla dolu ama nitelikli kitaplar sayıca az. Bu durumdan hareket ederek 2006 yılında “Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı”nı kurduk.
Vakfın hedefi, nitelikli çocuk ve gençlik kitaplarının yazılmasına katkı sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda vakıf tarafından dönüşümlü olarak bir yıl çocuk, bir yıl gençlik romanına ödül veriliyor. Çok değerli seçici kurul üyelerinin seçtiği bu ödüllü kitaplar, Altın Kitaplar Yayınevi tarafından basılıyor. Titizlikle seçilen bu kitapların yeni yazarlara iyi birer örnek olacağına inanıyorum.
Okurları İçselleştirmesi
Çocuk yazarlığı, hayatınıza ne kattı?
Çocuklar için yazmak zor eylemdir. Çünkü çocuk kitabında yapılan hata, mezara kadar etkisini sürdürür. Bu nedenle çocuk ve gençler için yazarken, taşıması zor bir sorumluluk altına giriliyor. Hep tetikte olmak gerekiyor. Başka bir değişle çocuk ve gençlere yazarken, ayakları köstekli at gibi olunuyor. Şaha kalkmak, aklına geldiği gibi yazmak bize göre değil. Her konuyu, sözü, tümceyi akıl ve beğeni süzgecinden geçirmek zorundayız. Ben çocuklara, gençlere yazmayı, zor olmasına karşın çok seviyorum. Beni hep canlı ve uyanık tutuyor.
Çocuklar Milletimizin Emaneti
Onlara yenilikleri sunabilmem için araştırma yapmam gerekiyor. Kedinin kuyruğunun çevresinde döndüğü gibi sıradan konuları evirip çevirerek, çalakalem yazıp okura sunarsak, onu hem kitap ve okuma eyleminden soğuturuz hem de kendisine zarar vermesine neden olacak hatalar yapabiliriz. Buna kesinlikle hakkımız yok. Çocuk ve genç okurlarım, bana ailelerinin, öğretmenlerin, dahası milletimizin emaneti. Derme çatma kitaplarla onların karşısına çıkarsam emanete hıyanet etmiş olacağımı düşünüyorum. 55 yıldır hep bu ilkeler doğrultusunda 90 kitap yazdım. Çocuk kitabı yazarı olmak beni eğitti, okurlarımı sevip saymayı içselleştirmemi sağladı.
“Çocuk edebiyatının klasik yazarları günümüzde pek fazla okutulmuyor” görüşüne katılır mısınız? Eğer katılırsanız bunun sebepleri sizce nelerdir?
Ben bu görüşe katılmıyorum. Çocuk, aile ve öğretmen isterse çocukları klasiklerle tanıştırıp onları okumalarını sağlayabilir. Çünkü böyle bir yasak yok.
Çocukların ilgisini çekebilecek yayınlar nasıl yapılabilir?
Çocuklar için yazarken, “Çocuğa göre”lik ilkesi yol haritamız olmalı. O zaman çocuk, esere ilgi göstermekten kendini alamaz.
Mevcut yayıncılık dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çocuk ve gençlik yayınlarında hala “Oturmamışlık” var. Bu nedenle nitelikten yoksun kitaplar, raflarda saltanat sürebiliyor. Yukarıda da değindiğim gib çocuk ve gençlik yayıncılğı gibi hâlâ bu konuda gelişmekte olan bir dal halinde.
Kültürel ve Duygusal Kimlik
Bir başucu kitabınız var mı?
Montaigne’nin Denemeler külliyatı, Halil Cibran külliyatı, Heredot külliyatı, Mesnevi, Güldeste, Gılgamış destanı başka olmak üzere farklı ülkelerin destanları dönüp dönüp okuduğum kitaplardır. Dünya klasikleri zaten hücrelerime işlemiş. Onları da özledikçe eski dostlarımı arar gibi kitaplığımdan çekip çıkararak, bir koltuğa gömüldüğüm oluyor. Yaşadığım sürece okuduğum tüm kitapların, kültürel, düşensel, duygusal kimliğimi oluşturan, paha biçilmez yapı taşları olduğuna yürekten inanıyorum. Kitaplar zihnimizin besinidir, diyorum.
Yakın zamanda okuduğunuz ve okurlarımıza tavsiyede bulunabileceğiz kitaplar var mı?
Yakın zamanda iki yeni kitap okudum: Adalet Ağaoğlu’nun “Düşme Korkusu” ve Prof. Dr. Cem Say tarafından yazılmış “50 Soruda Yapay Zeka”. Kitabın Ortası Dergisi’ni okuyan tüm okurları sevgiyle selamlıyorum."