YANARDAĞIN YANKISI HAKKINDA NAÇİZANE BİRKAÇ SÖZ
Gülten Dayıoğlu’nun Yanardağın Yankısı (2021, YKY) romanını okumaya başladığımda oldukça sürükleyici, ilginç ve heyecanlı bir dünyaya adım attığımı hissettim. Kitap, bir uçak kazasından yola çıkarak doğumdan ölüme kadar geçen sürede, olağanüstü özelliklere sahip bir insanın büyüyüp gelişmesi, kendini ifade etmesinin zorluklarını, etrafında ona destek olanlar olduğu kadar, eleştiren, yargılayan ve olumsuz davranışlar sergileyen kötü niyetli kişileri, geçmiş, bugün ve gelecekte de var olan insanlığın ve dünyanın karşı karşıya kaldığı sorunları, kahramanın hayal dünyasının zenginliği içinde çok akıcı bir dille anlatıyor.
Romanın kahramanı Dero, aslında toplum içinde diğerlerinden “farklı” olan bireyleri temsil etmekte. Alışılmışın dışında olan her nesneyi ne yazık ki engelli ya da eksik olarak görmek toplum olarak en büyük hatamız. Hâlbuki bizden farklı olması onun eksik olması anlamına gelmemektedir. Dero’yu yerenler de yazarın deyimiyle “kendi zihinsel yeterliliklerine göre yorum” yapıyorlardı. Dero’nun ilkokulda yaşadıkları, kendini yeterince ifade edememesi de toplumumuzun genelinde eksik olan “okuma” alışkanlığımızın yetersizliğini vurgulaması açısından oldukça önemlidir. Zira kitap okumanın insana kazandırdığı özellikler, kendini ifade etmek, iletişim kurmak vs. çok önemli ve üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konu. Ama maalesef bu alışkanlığı kazanma hususunda başarılı olduğumuz söylenemez. Eğitim açısından önemli bir husus da günümüzde çocukların dahi ellerinden düşmeyen akıllı telefon ve bilgisayarlar. Teknolojinin doğru kullanıldığında ne kadar faydalı olduğunu, müthiş başarılara yol açtığını Dero’nun eğitim hayatını okurken görebiliyoruz. Teknoloji sayesinde dünyanın her tarafında üretilen bilgiye çok çabuk şekilde ulaşabilmenin insan ve toplumun gelişmesine katkısını göz ardı edemeyiz. Bunun tam tersi ise, yanlış amaçlar için kullanıldığında, insanın ve toplumun bozulup yozlaşmasına sebep olduğu gerçeğidir.
Dero’nun yaşadıklarını okurken beni heyecanlandıran içimi kıpır kıpır eden bir husus da insanın sahip olduğu potansiyel ve enerjiye yapılan vurgu oldu. İnsan beyninin isterse ne kadar büyük enerji üretebileceğini bilmek, hayal ettiği şeyleri gerçekleştirmek için ihtiyacı olan gücün yine kendinde olduğunu fark etmek, herkese örnek olması sebebiyle oldukça mühim. Bu gücü kullanabilmek için tek yapılması gereken ise merak etmek, araştırmak, yılmadan çalışarak asla vazgeçmemektir. Tıpkı kahramanımızın yaptığı gibi. Zira insan, kendisine verilen üstün özellik ve yeteneklerinin farkında olmak zorundadır. Bunları en iyi şekilde kullanabildiği takdirde üstesinden gelemeyeceği hiçbir mesele yoktur. Dero’nun örnek teşkil eden bir yönü de ait olduğu, içinde yaşadığı coğrafyaya, çevresine olan tutum ve davranışları. Araştırmaya yakın çevresinden başlayarak, bulunduğu ortamdaki hayvanlara, bitkilere, doğal yaşama, ailesinin geçim kaynağı olarak yaptığı işe olan ilgisi. Bu işi, öğrendiği bilgi ve teknoloji sayesinde daha yukarılara taşıması, dünyadaki yenilikleri, gelişmeleri araştırarak kendi çevresine adapte etmesi, herkes için ders çıkarılması gereken bir durum. Esasen içinde yaşadığımız doğayı, bitkileri, otları, taşları dikkatle incelediğimizde her birinin farklı özellikleri olduğunu eğer iyi değerlendirilirse bu zenginliklerin tıp, eczacılık gibi birçok alanda kullanılabileceğini görürüz. Ülkemiz bu açıdan oldukça zengin. Yapmamız gereken ise bu değerlerimize sahip çıkmak.
Kitapta dikkati çeken çok önemli bir diğer konu, dünyanın geleceği ile ilgili. İnsanoğlu savaşlar, kirli atıklar ve kimyasallarla dünyayı büyük bir hızla kirletmekte. Bütün bunların ileride dünyanın sonunu getireceği bilim adamları tarafından sıkça tekrarlanmakta. Peki bundan sonra ne olacak? İnsanoğlu yaşamak için ne yapacak? Başka gezegenlerde yaşamak mümkün mü? vb. sorular hepimizin kafasını kurcalamakta. Evrende bizden başka canlı olup olmadığı da en çok merak ettiğimiz konular arasında. Uzayla ilgili pek çok çalışma yapılmakta. Kendi eliyle dünyayı tüketip yaşanmaz hale getiren insanoğlunun başka gezegenlerde bir yaşamın mümkün olabilmesinin şartlarını yıllardır araştırdığı bilinen bir gerçek. İşte kahramanımız Dero, bu hayalin olabileceğini masalsı bir gerçeklikle anlatırken, bir taraftan da insanın en büyük hazinesinin “akıl” olduğunu ve insanların düşünmeyi, akıllarını kullanmayı unutarak bu dünyanın sonunu getireceklerini çarpıcı bir şekilde ifade ediyor. Çünkü insanı hayvandan ayıran, onu mükemmel bir varlık haline getiren akıl yetisidir. Aklı kullanmak içinse onu besleyip geliştirmek gerekir. Tabi ki bunun yolu da yine kitaplardan geçmektedir. Yazar, “beynin besini olan kitapların tadına bakmak” diyerek bunu çok hoş bir şekilde kitapta ifade etmiş. Bu bağlamda kahramanımız Dero’nun kitaplar ve kütüphanelerle ilgili hissettikleri ve yaşadıkları çok ilginç. İnsanın içindeki öğrenme ve bilme merakını kamçılamakta, coşkulu bir okuma arzusu hissettirmekte.
Kitabın sonuna geldiğinizde Dero’nun yaşamını okurken bir taraftan da toplumuzda var olan sosyal sorunları, eğitim, bilim alanındaki eksikliklerimizi, içinde yaşadığımız dünyanın bilinçsizce yapılan davranışlar, savaşlar sebebiyle nasıl adım adım yok olmaya yaklaştığını görüyoruz. Bütün sorunların çözüm noktası ise akıl ve eğitim. İnsan kendisine verilmiş en büyük nimet olan aklı doğru bilgi ve becerileri en sağlam kaynaktan öğrenmekte kullanırsa yapamayacağı hiçbir şey yoktur.
Sema BÜYÜKYABAT
Hitit Üniversitesi
Tarih ABD Yüksek Lisans Öğrencisi